Sayı: 11, Şubat 2003

Bundan önceki üç sayıda “cezaevlerinin eğitim kurumları hâline dönüşmesi” ideali ekseninde, yetişkin eğitimi açısından önemli bir rehber niteliğinde olan, Avrupa Birliği Komisyonunun hazırlattığı “Yaşam Boyu Öğrenimin Kalite Göstergeleri Üzerine Rapor” isimli çalışma belgesi üzerine açıklamalarda bulunarak “yaşam boyu öğrenim” kavramının kalbinde insana “nasıl öğreneceğini öğrenmesi” imkânını sağlama ve onu cesaretlendirme düşüncesi olduğunu vurgulamıştım. Ayrıca hükümlü ve tutuklular ile cezaevi personelinin eğitimine ilişkin düşüncelerime temel olmak üzere, Avrupa Birliği Komisyonunun yukarıda belirttiğim “çalışma belgesi” çerçevesinde eğitim, yöntem ve sistemleriyle ilgili konulara değinerek, bu Rapor’un eğitim sürecinin kişi merkezli olması gerektiği şeklindeki ilerici ve etkin eğitim ve öğretimin temel bir prensibini doğruladığını belirtmiştim. Personel ile hükümlü ve tutuklu eğitimine bu çalışma belgesinde ileri sürülen düşüncelerin nasıl uygulanabileceğine, “Avrupa Birliği Komisyonunun Yaşam Boyu Öğrenim Üzerine Memorandum”u ve “Yetişkin Eğitimi için Avrupa Teşkilâtı’nın Avrupa Birliği Komisyonunun Yaşam Boyu Öğrenime İlişkin Memorandumuna Yanıt” isimli çalışmasından yararlanarak kısaca değinmiştim. Bu sayıda ise, geçen sayıda yanıtlanması gerektiğini belirttiğim, “eğitim ve iyileştirme faaliyetleri ile kurum düzeni ve güvenliği arasında adil bir dengenin nasıl kurulabileceği” sorusu üzerine açıklamalarda bulunacağım.
1990 yılında İngiliz cezaevlerinde yaşanan bir dizi ciddî isyandan sonra Lord Justice Wolf tarafından hazırlanan araştırma raporunda; etkili cezaevi yönetiminin anahtarının güvenlik, kontrol ve adaletin uygun bir dengesinin kurumda sürekli hâkim kılınması olduğu belirtilmiştir.1 Bu rapora göre güvenlik, mahpusların kaçmasının önlenmesini; kontrol, kurum düzeninin mahpuslar tarafından bozulmasının engellenmesini; adelet ise, mahpuslara adil ve insanca muamele edilerek tahliye sonrasında topluma dönüşlerini hazırlamayı ifade eder. Biz kavramsal açıdan anlaşılmayı kolaylaştırmak için “adalet” sözcüğünü sadece “mahpuslara adil ve insanca davranılması” anlamında kullanmayı; en geniş manada “mahpusların tahliye sonrası topluma dönüşlerini hazırlama” anlamına gelmek ve “tretman2” sözcüğünü karşılamak üzere ise “eğitim ve iyileştirme” kavramını kullanmayı tercih edeceğiz. Bu kavramsal çerçeve içinde etkili cezaevi yönetiminin anahtarının; “güvenlik, kontrol, adalet ile eğitim ve iyileştirme faaliyetlerinin uygun bir dengesinin kurumda sürekli hâkim kılınması” olduğu söylenebilir.
Mahpuslara adil ve insanca muamele edilmesinin “güvenlik” ve “kontrol”ü zaafa uğratacağı düşüncesinin aksine, kurumda “güvenlik” ve “kontrol”ü sağlamanın en iyi yolu onlara adil ve insanca davranarak uygun ve düzenli bir ortam sağlamaktır. Personel ve mahpuslar için güvenli olması, herkese eşit ve adil davranıldığına ilişkin genel bir inancın bulunması ve kendilerini geliştirici aktivitelere katılarak tahliye sonrasına hazırlanmaları için mahpuslara olanak tanınması, kurumda uygun ve düzenli bir ortamın bulunduğunun göstergeleridir. Dolayısıyla eğitim ve iyileştirme çalışmaları, mahpuslara yapılan bir lütuf değil, ideal bir cezaevi ortamının temel bir unsurudur.
“Güvenlik”, “kontrol”, “adalet” ile “eğitim ve iyileştirme” faaliyetlerinin dengeli bir şekilde sürdürüldüğü uygun bir kurum yaşantısını destekleyen ve bunlar kadar önemli olan bir unsur da mahpusların dış dünya ile ilişkilerinin düzenli bir biçimde yürütülmesidir. Mahpusların ziyaretçileri ile görüşmeleri de dahil olmak üzere, telefon, mektup, kitap, gazete, dergi, televizyon, radyo gibi iletişim araçları sayesinde dış dünya ile ilişkilerini güçlendirmenin, “güvenlik” ve “kontrol”ü zaafa uğratacağı düşüncesinin aksine, güvenli ve kontrollü bir kurum yaşantısını olumlu şekilde etkileyeceği unutulmamalıdır. Mahpuslara eşit ve insanca davranılarak onların topluma yeniden kazandırılması amacıyla tahliye sonrasına hazırlanmalarını ifade etmek için kullandığımız “adalet” ile “eğitim ve iyileştirme” kavramlarının tamamlayıcısı olarak, onların dış dünya ile ilişkilerini güçlendirmek, eğitim programlarının ve psiko-sosyal programların hem bireysel hem de toplumsal anlamda yararlarını arttıran önemli bir araçtır. Nihaî hedef tahliyelerinden sonra topluma uyumlarını sağlamak olduğuna göre, henüz kurumda iken dış dünya ile ilişkilerine olabildiğince imkân tanıyarak mahpuslara özgür kalacakları güne ilişkin bir bakış açısı sunmak, onların hayat damarlarının canlı tutulması ile aynı gelmektedir. Her türlü sıkıntılara karşı yılmadan hayata olumlu şekilde bakmayı becerebilen, tahliye sonrasında kendine yeni bir dünya kurmayı düşünebilen ve buna inanan mahpus sayısının artması; hem kendisine, hem de personel de dahil olmak üzere kurumun diğer sakinlerine zarar verme riski olan mahpus sayısının azalması ve sonuç olarak, “güvenlik”, “kontrol”, “adalet” ile “eğitim ve iyileştirme” faaliyetlerine uygun bir psikolojik ortamın sağlanması demektir.
Hiç şüphe yok ki, kurumda olumlu bir psikolojik ortam çok işe yarar. Mahpusların dış dünya ile ilişkileri bu ortamın oluşmasına önemli katkılar sağlarsa da tek başına yeterli değildir. Kurumdaki stresi azaltmak, hem mahpusların hem de personelin kendini güvende hissetmesini sağlamak amacıyla başka yöntem ve araçlar da vardır. “Güvenlik”, “kontrol”, “adalet” ile “eğitim ve iyileştirme” dörtgeninde bu hususlara da değinmek yararlı olacaktır.