Bundan önceki dört sayıda “cezaevlerinin eğitim kurumları hâline dönüşmesi” idealine ulaşmak için yetişkin eğitimi açısından çok önem taşıyan “Yaşam boyu öğrenim” kavramının kalbinde, insana “nasıl öğreneceğini öğrenmesi” imkânını sağlama ve onu cesaretlendirme düşüncesi olduğunu vurgulamıştım. Ayrıca hükümlü ve tutuklular ile cezaevi personelinin eğitimine ilişkin düşüncelerime temel olmak üzere, Avrupa Birliği metinlerinin, eğitim sürecinin kişi merkezli olması gerektiği şeklindeki ilerici ve etkili eğitim ve öğretimin temel bir prensibini doğruladığını belirtmiştim. Personel ile hükümlü ve tutuklu eğitimine bu metinlerde ileri sürülen düşüncelerin nasıl uygulanabileceğini, “Avrupa Birliği Komisyonunun Yaşam Boyu Öğrenim Üzerine Memorandum”u ve “Yetişkin Eğitimi İçin Avrupa Teşkilâtı”nın “Avrupa Birliği Komisyonunun Yaşam Boyu Öğrenime İlişkin Memorandumuna Yanıt” isimli çalışmasından yararlanarak kısaca değinmiştim. Ayrıca, “eğitim ve iyileştirme faaliyetleri ile kurum düzeni ve güvenliği arasında âdil bir dengenin nasıl kurulabileceği” sorusunu yanıtlarken, 1990 yılında İngiliz cezaevlerinde yaşanan bir dizi ciddî isyandan sonra Lord Justice Woolf tarafından hazırlanan araştırma raporuna atıfta bulunarak, “güvenlik”, “kontrol”, “adalet” ile “eğitim ve iyileştirme” dörtgeninde kurum içinde oluşturulacak olumlu bir psikolojik ortamın çok işe yarayacağını açıklamıştım. Bu sayıda ise kurumdaki stresi azaltmak, hem mahpusların hem de personelin kendini güvende hissetmesini sağlamak amacıyla “güvenlik”, “kontrol”, “adalet” ile “eğitim ve iyileştirme” dörtgeninde dikkate alınması gereken bazı temel ilkelere değineceğim.
1) Mahpuslara gerekli olandan fazla sınırlama getirilmemesi: Birleşmiş Milletler Asgarî Standart Kurallarının 27’nci maddesine göre “Disiplin ve düzen kararlılıkla sağlanır, ancak cezaevi güvenliği ve topluluk yaşamının huzuru için gerekli olandan daha fazla kısıtlama yapılamaz.” Cezaevinde öncelikle, personelin, mahpusların ve ziyaretçilerin fiziksel güvenliğinin sağlanması gerektiğinden, cezaevi yönetimi de her şeyden önce kurumun düzenini sağlamak zorundadır. Ancak “güvenlik” ve “kontrol” kaygısıyla gereğinden fazla disiplin ve mahpuslara getirilecek aşırı sınırlamalar, cezaevindeki düzeni sağlamak için yeterli olmadığı gibi geçerli bir yöntem de değildir. Çünkü bir mahkûmiyet sonucu ya da suç işlediği iddiasıyla cezaevinde bulunmak mahkemece verilen bir ceza veya tedbir olup, kurum içinde baskıcı ve aşırı sınırlamalarla bu cezanın ya da tedbirin ağırlaştırılarak uygulanması, onlara ek bir ceza çektirmekle aynı anlama gelir. Mahpusların büyük çoğunluğu, personelin insan haklarına saygılı ve âdil muamelesine olumlu yanıt vereceklerdir. Tahliye olduklarında onların yeniden topluma kazandırılmaları infazın temel amaçlarından biri olduğundan, kurum yaşantısı ile dış dünyadaki özgür yaşam arasındaki farklılıklar, “güvenlik” ve “kontrol” unsurları göz ardı edilmeden en aza indirilmeli ya da hafifletilmelidir. Bu yöntemin başarılı şekilde uygulanması kurum düzenine olumlu katkıda bulunacaktır(1).
2) Güvenlik sınıflandırılması: Mahpuslara gerekli olandan fazla sınırlama getirilmemesi ve insan haklarının en üst seviyede korunması amacıyla; kurumdan kaçma, kurumdan kaçtığı takdirde topluma zarar verme, kurum içinde personel veya kurumun diğer sakinleri için tehlike oluşturma gibi ölçütlere göre yapılacak risk değerlendirmesi sonucunda, onların farklı güvenlik kategorilerine göre sınıflandırılmaları zorunludur. Düşük güvenlik; daha az sınırlama, daha fazla eğitim ve iyileştirme faaliyeti, daha düşük maliyet ile aynı anlama gelir. Bu nedenle her mahpusun durumuna uygun güvenlik kategorisinde bulunması; onun topluma kazandırılmasına yönelik çalışmaların daha ekonomik şekilde gerçekleştirilmesine imkân sağladığı için kamusal açıdan yararlı olduğu gibi, kurum yaşantısı için gerekli olmayan sınırlamaları olabileceğince en aza indirmesi nedeniyle de insan haklarını en geniş anlamda gözeterek bireysel hakların korunmasını da sağlar.
3) Personel ve mahpuslar arasındaki ilişkinin iyi olması: Ceza infaz kurumları ve tutukevleri sadece tutuklu ve hükümlülerin yaşadığı bir yer değil, aynı zamanda cezaevi personelinin çalıştığı bir yerdir. Daha açık bir anlatımla tutuklu ve hükümlülerin yaşama koşulları, cezaevi personelinin çalışma koşullarıdır. Bu sıkı ilişki nedeniyle “güvenlik”, “kontrol”, “adalet” ve “eğitim ve iyileştirme” faaliyetlerinin uygun bir dengesinin sağlandığı cezaevi yaşamı, personel ile tutuklu ve hükümlüler arasındaki ilişkinin kalitesine bağlıdır. Mahpusları meşgul edecek ve zamanlarını olumlu bir şekilde kullanacak olanaklar verildiğinde, her kalabalık insan grubunun düzeni için gerekli ve makul, kural ve düzenlemelere uyacaklardır. İyi bir cezaevi yönetimi, aşırı sıkılık veya aşırı serbestlik arasında bir seçim yapmak zorunda değildir. Personel ve mahpuslar için önemli olan kuralların âdil ve tutarlı bir şekilde uygulanmasıdır.
Personel ile mahpuslar arasındaki ilişkinin iyi olması, pek çok sorunun ve olası olayların önlenmesini mümkün kılarak, cezaevinde bulunması gereken olumlu psikolojik ortama çok önemli katkılarda bulunur. Kurumdaki pek çok sorun küçük pürüzlerle başlar. Büyük sorunların habercisi olan bu küçük pürüzlerin iyi iletişimle sayesinde giderilmesi, sonradan büyük emek ve zorluklarla çözülecek önemli sorunların önlenmesi ile aynı anlama gelir. Nasıl bir hastalıktan korunmak, onun tedavisinden daha kolay ve tercih edilir bir yöntem ise, kurum içindeki problemlerin çıkmasının önlenmesi de, bu problemlerin çözülmesine göre tercih edilmesi gereken bir yaklaşım olmalıdır.