Sayı: 14, Mayıs 2003

Bundan önceki sayılarda “cezaevlerinin eğitim kurumları hâline dönüşmesi” idealine ulaşmak için yetişkin eğitimi açısından çok önem taşıyan “Yaşam boyu öğrenim” kavramının kalbinde, insana “nasıl öğreneceğini öğrenmesi” imkânını sağlama ve onu cesaretlendirme düşüncesi olduğunu vurgulamıştım. Avrupa Birliği metinlerinin, eğitim sürecinin kişi merkezli olması gerektiği şeklindeki ilerici ve etkili eğitim ve öğretimin temel bir prensibini doğruladığını belirterek, personel ile hükümlü ve tutuklu eğitimine bu metinlerde ileri sürülen düşüncelerin nasıl uygulanabileceğine kısaca değinmiştim. Ayrıca, “eğitim ve iyileştirme faaliyetleri ile kurum düzeni ve güvenliği arasında adil bir dengenin nasıl kurulabileceği” sorusunu yanıtlarken, “güvenlik”, “kontrol”, “adalet” ile “eğitim ve iyileştirme” dörtgeninde kurum içinde oluşturulacak olumlu bir psikolojik ortamın çok işe yarayacağını açıklayarak; “mahpuslara gerekli olandan fazla sınırlama getirilmemesi”, “güvenlik sınıflandırılmasının yapılması”, “personel ve mahpuslar arasındaki ilişkinin iyi olması” gibi bazı temel ilkeleri incelemiştim. Ayrıca “kurumdaki mahpusların farklı özelliklerinin dikkate alınması” üzerinde durarak, yetişkin erkeklere göre iki hassas grubu oluşturan kadın ve çocukların kurum yaşantısı hakkında açıklamalarda bulunmuştum. Bu sayıda ise önceki sayıda başladığım kadın mahpuslara yönelik açıklamalarımı bitirdikten sonra genel bir değerlendirme yaparak yazı dizisini tamamlayacağım.
Ülkemizde olduğu gibi pek çok toplumdaki sosyal değer yargılarına göre kadınlar çocukların da içinde yer aldığı aile kurumundan birinci derecede sorumludurlar. Bir babanın cezaevine girmesi hâlinde anne imkânları ölçüsünde küçük yaştaki çocuklarına bakmayı becerebilir. Fakat bir annenin hürriyeti bağlayıcı ceza alması durumunda, aile olağanüstü bir zorlukla karşılaşır. Bu nedenle anne olan hükümlü ve tutukluların dış dünya ile ilişkileri düzenlenirken, aile içindeki konumu ve küçük çocuklarıyla iletişim ihtiyacına özel önem gösterilmesi gerekir*.
“Yetişkin eğitimi açısından personel ile hükümlü ve tutuklu eğitimi üzerine düşünceler” isimli yazı dizisinin bu son bölümünde ceza adalet sistemi ile mahpus ve personel eğitimi ilişkisi üzerinde genel bir değerlendirme yaparak, konunun genel bir görünümünü özetlemek istiyorum.
Amerika Birleşik Devletlerinde, İngiltere’de ve daha az derecede olmakla birlikte Avrupa’nın bazı kesimlerinde “ceza politikası”nı yakın zamanlara kadar aşırı intikamcı düşünceler ve mahpuslara yönelik negatif ön yargılar karakterize ediyordu. Baskın ve yaygın olan bu yaklaşım, doğal olarak hükümlü ve tutuklu eğitimini amacından saptıran, çok dar kalıplar içerisinde ele alan ve özünde yıkıcı fikirleri barındırdığı için yapıcı olmayan uygulama ve sonuçlara neden oluyordu**. İnsan onurunun korunması çerçevesinde bir ceza politikası uygulanmasını esas alan Avrupa Cezaevi Kuralları, bunu takip eden Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği’nin ilgili organ ve kurulları tarafından kabul edilen cezaevlerindeki eğitim ile ilgili tavsiye kararları ile açıklayıcı memorandumlar ve uluslar arası düzeyde örgütlenmiş eğitimle ilgili sivil toplum örgütleri, son 10-15 yıl içerisinde ilgili hükümetleri cezaevlerindeki eğitim konusuna daha farklı yaklaşmaya zorlamaktadır.
“Hükümlü ve tutukluların suç işlemelerine veya haklarında suç isnadı bulunmasına rağmen insan olduklarının unutulmaması”, “toplumun bir ferdi oldukları”, “kurumdayken bile geleceklerini biçimlendirebilecekleri eğitim olanaklarından faydalandırılmaları gerektiği” şeklindeki düşüncelerin çıkış noktası olan “insanlık onurunun korunması” düşüncesi, cezaevindeki eğitimi, “suçlunun eğitimi” olmaktan çıkarmış, onun yerine “yetişkin eğitimi” kavramını hâkim kılmıştır. Bu, elbette mahpusların eğitiminde basit bir kavram değişikliği olmayıp, cezaevi rejiminin yeniden düzenlenmesini, eğitim yöntem ve amaçlarının yeniden şekillendirilmesini gerektiren, bundan önceki altı sayıda somut açılım ve ilkelerine değindiğimiz önemli bir felsefe değişikliğidir. Ceza politikası, cezaevi rejimi ve cezaevindeki eğitimin birbirini tamamlayan kavramlar  olarak görülmesi ve düzenlenmesi, mahpusların ve personelin eğitiminde çağın gereklerine uymanın zorunlu bir koşuludur.
Wamer’e göre cezaevindeki eğitimin “yetişkin eğitimi” olarak kabul edilmesi hâlinde, temel yaklaşımların da şu şekilde değişmesi gerekir.
1) Eğitimde görevli olanların kendilerini cezaevi rejiminden ve ceza politikasından soyutlamamaları, yetişkin eğitiminin gereklerini cesaretle savunmaları gerektiği gibi kurum yönetiminin de onlara destek olması zorunludur.
2) Hükümlü ve tutukluların eğitimi konusunda dış dünya ile ilişkilerinin güçlendirilerek hem onların normalleşme sürecine katkıda bulunulması hem de dışarıdakilerin kurum yaşantısı hakkındaki ön yargılarının giderilmesi sağlanmalıdır. Diğer bir anlatımla kurum içindeki birey için topluma ulaşmasını sağlayacak bir köprü inşa edilmelidir.
3) “Mahpus eğitimi” sorunu aslında bir “yetişkin eğitimi” sorunu olduğundan, onların eğitimi, kurum dışındaki yetişkin insanlara göre temelde farklılık göstermemelidir. Yapılması gereken normalliği hâkim kılmak olduğundan, onlara özgü farklı eğitim teknikleri arayışı yersiz ve sakıncalıdır. Dolayısıyla eğitimi alan kişi nerede olursa olsun ve daha önce ne yapmış olursa olsun ona öncelikle öğrenci gözüyle bakmak gerekir***.
Sonuç olarak cezaevindeki eğitimi çağın gereklerine göre yeniden şekillendirebilmek için dünyada ve özellikle de Avrupa’da meydana gelen düşünsel eğitimin son 10-15 yıl içinde pozitif hukuktaki yansımalarını iyi anlamak ve bunlara sahip çıkmak gerekmektedir. Yetişkin eğitiminin modern ilke ve kurallarının cezaevlerinde benimsenebilmesi için merkez teşkilâtı da dahil olmak üzere, kurumun müdüründen hizmetlisine kadar bütün cezaevi çalışanlarının samimî desteklerine ihtiyaç vardır. Eğitimi sadece eğitim görevlilerinin işi sayan anlayış artık yeterli kabul edilmemektedir. Cezaevi rejiminin ve ceza politikasının da eğitimin gereklerine göre şekillendirilmesi bir zorunluluktur. Kalıcı ve çağdaş çözüm ancak bu çok boyutlu yaklaşımla sağlanabilir.
Türk İnfaz Sisteminde görev yapan her görevlinin yeniliklere açık olduğu, son yıllarda yapılan reform çalışmalarına çok kısa sürede ve başarıyla uyum sağlamalarından açıkça anlaşılmıştır. Aynı başarının, cezaevlerindeki eğitim konusunda da gerçekleştirebileceğine yürekten inanıyorum.