Kasım 2002
Bir ideal olarak, “cezaevlerinin eğitim kurumları hâline dönüşmesi” düşüncesi, hükümlü ve tutukluların kurumda kaldıkları sürecin tamamında, ihtiyaçlarına göre şekillenen öğrenim programlarına tâbi tutulmaları ile mümkündür. Bu düşüncenin bir şansının olması için kurumun müdüründen hizmetlisine kadar bütün cezaevi çalışanlarının eğitim programını olumlu şekilde desteklemesi gerekir. Bir kimsenin mahkûm olması aslında onun bazı konularda yeteri kadar eğitim almamış olduğunun delilidir. Öfkesini kontrol edemeyip arkadaşını döven, alkollü araç kullanarak trafik kazası yapan, terör veya organize suç örgütüne katılan ve bu nedenle mahkûm olan kişinin mesleği ve eğitimi ne olursa olsun, eğitime ihtiyacı vardır. Bu insanların kuralları ihlâl etmesinden daha önemli olan suçun mağdurlarının, malî, psikolojik, duygusal ve maddî bütünlüğünde meydana gelen kayıplardır. Onların kelepçelenmesi, belli bir süre kapalı tutulmaları sadece acıyı hafifletebilir, fakat tamir etmez. Bu nedenle mahkûmun tahliye olduğu zaman, olabildiği ölçüde hayatını, dışardaki insanlar gibi kimseye zarar vermeden başarılı şekilde devam ettirmesi sağlanmalıdır. Bu açıdan bakıldığında personel eğitiminin amacının, “cezaevlerini eğitim kurumları hâline dönüştürme idealini” gerçekleştirmek olduğu söylenebilir. Bu nedenle Türk İnfaz Sisteminde son yıllarda gerçekleştirilen önemli reform çalışmalarından biri de personel eğitimi konusunda olmuştur. Ceza İnfaz Kurumları Personeli Ankara Eğitim Merkezinin 2000 yılında hizmete açılması, 29.7.2002 tarih ve 4679 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanununun yürürlüğe girmesi, çeşitli eğitim kademelerinde yer alan personelin farklı eğitim ihtiyaçları için seminer ve sempozyumlar düzenlenmesi, cezaevi Cumhuriyet savcılarına ilişkin uluslararası boyutta eğitim programları hazırlanması, reform çalışmalarının önemli göstergeleridir. Avrupa Birliği’ne giriş sürecinde önemli değişikliklerin yapıldığı ülkemizde, hiç şüphe yok ki personel ile hükümlü ve tutuklu eğitimine de Avrupa Birliği metinleri açısından bakmakta ve uluslararası bir yaklaşımla yapılanları ya da yapılması gerekenleri değerlendirmekte fayda vardır. “Yetişkin Eğitimi Açısından Personel ile Hükümlü ve Tutuklu Eğitimi Üzerine Düşünceler” isimli yazı dizisi de, çok iddialı olmamakla birlikte, konunun hukuksal olmaktan çok eğitsel ve evrensel yönünü değerlendirmek amacıyla hazırlanmıştır. Avrupa Birliği Komisyonu tarafından Birliğe üye olan ve olmayan 35 ülkenin uzmanlarına hazırlatılan “Yaşam Boyu Öğrenimin Kalite Göstergeleri Üzerine Rapor” yetişkin eğitimine ilişkin önemli tespitlerde ve çözüm önerilerinde bulunması nedeniyle kanımca çok yararlıdır. Sadece Avrupa’da değil, belki de tüm dünyada kendisinden faydalanılacak ilkeleri içeren bir rehber niteliğinde olması nedeniyle de çok önemlidir. Bu çalışmadan, kurumlarımızdaki personel ile hükümlü ve tutukluların eğitim ve öğrenimiyle ilgili yararlı sonuçlar çıkarılabilir. Raporda “yaşam boyu öğrenimle” ilgili iki önemli sonuca ulaşılmıştır: 1) Öğrenim, kavramsal olarak doğumdan ölüme kadar ömür boyu devam eden bir süreçtir: Öğrenim, bireyin sadece meslekî kariyerini yükseltmesine yönelik veya çocukluk çağıyla sınırlı bir süreç olarak nitelendirilmemektedir. Daha açık bir anlatımla öğrenim, bireyin ve toplumun tüm alanlara yayılan ve hayatın bütün aşamalarında yerine getirilmesi gereken sürekli bir görevdir. 2) Genel olarak meslek eğitimi dışında, çok boyutluluğu ve farklılığı yansıtacak şekilde, sosyal ve kişisel anlamda tüm yönleriyle öğrenim ihtiyaçları belirlenmelidir: “Yaşam boyu öğrenim” geleneksel eğitim sistemiyle bütünleşmek ve modern öğrenim olanakları sunmak şeklinde basitçe özetlenemez. Aksine, içerik ve bakış açısı bakımından çok temel farklılıkları içermektedir. Hâlen mevcut olan geleneksel eğitim kurumlarının öncelikli düşüncesi bilgi aktarımı ve modern öğrenim olanaklarıdır. “Yaşam boyu öğrenim”in yaklaşımı ise bireysel beceri ve kişisel öğrenim yeteneği üzerinde durmaktır. “Yaşam boyu öğrenim” kavramının kalbinde insana “nasıl öğreneceğini öğrenmesi” imkânını sağlama ve onu cesaretlendirme düşüncesi vardır. Rapora göre, eğitim ve öğrenime ilişkin olarak dünya genelinde yaşanan sorunların şunlar olduğunu söylemek mümkündür: 1- Değişime uyum sağlamada yetersizlik, 2- Sosyal hayata katkı sağlamada yetersizlik, 3- Politikalar, kararlar ve diğer uygulama yöntemlerindeki başarısızlık, 4- Yaratıcı olmayan eğitim ve öğrenim teknikleri, 5- Biçimsel olmayan veya geleneksel öğrenim teknikleri dışındaki öğrenim modellerinin değerini önemsememek, 6- Katılımcı nitelikte olmayan çok sayıda eğitim sistemi, 7- Pratik çalışmalara olanak vermemek, 8- Yararsız, faydasız ve anlamını kaybetmiş öğrenimle ilgili düşünceler.